1979, Brandeis Spor Salonu'nda bir basketbol oyunu. Takım iyi gidiyor ve öğrenci bölümü bir ilahi başlıyor, biz bir numarayız! Biz bir numarayız! Morrie yakınlarda oturuyor. Tezahüratla şaşkın. Bir noktada, bir numaralıız! Yükseliyor ve bağırıyor, iki numara olmanın nesi yanlış? Öğrenciler ona bakar. Zikir etmeyi bırakıyorlar. O oturuyor, gülümsüyor ve muzaffer.

(It is 1979, a basketball game in the Brandeis gym. The team is doing well, and the student section begins a chant, We're number one! We're number one! Morrie is sitting nearby. He is puzzled by the cheer. At one point, in the midst of We're number one! he rises and yells, What's wrong with being number two? The students look at him. They stop chanting. He sits down, smiling and triumphant.)

by {Mitch Albom}
(0 Yorumlar)

1979'da, Brandeis Üniversitesi'ndeki bir basketbol maçı sırasında, öğrenci bölümü tutkuyla "Bir numarayız!" Heyecanın ortasında, Morrie ayağa kalkar, ilk olduğu için ateş tarafından karıştırılır. Kalabalığı, ikinci olmanın değerini yüksek sesle iddia ederek, tezahüratlarını hemen durdurarak sorguluyor. Beklenmedik kesintileri, öğrencileri sözlerini işlerken anlık olarak sersemletir.

Morrie'nin ifadesi bireysellik ve öz-değer hakkında derin bir dersi vurgular. Yarışma ve üstünlük için acımasız güdüyü takip etmek yerine, kendine karşı dürüst olmanın ve hayattaki tüm pozisyonları kucaklamanın önemini tanımayı savunuyor. Gülümsemesi, toplumsal normlara meydan okuyan bilgelik verdiği için sessiz bir zafer ifade ediyor. Bu an, Morrie’nin toplumsal övgüler üzerindeki kişisel memnuniyeti önceliklendirme konusundaki bakış açısını kapsıyor.

Stats

Kategoriler
Author
Votes
0
Page views
14
Güncelle
Ocak 22, 2025

Rate the Quote

Yorum ve İnceleme Ekle

Kullanıcı Yorumları

{0} yoruma göre
Yıldız
0
Yıldız
0
Yıldız
0
Yıldız
0
Yıldız
0
Yorum ve İnceleme Ekle
E-postanızı asla başkalarıyla paylaşmayacağız.
Daha Fazlasını Gör »

Other quotes in Tuesdays with Morrie

Daha Fazlasını Gör »

Other quotes in book quote

Daha Fazlasını Gör »

Popular quotes

Küçük kasabalar metronom gibidir; En ufak bir hareketle, vuruş değişir.
by {Mitch Albom}
Bakın, eğer bilimin eninde sonunda Tanrı'nın olmadığını kanıtlayacağını söylüyorsanız, bu konuda farklı olmalıyım. Ne kadar küçük bir kurbağa yavrusuna, bir atoma kadar götürseler de, arayışın sonunda her zaman açıklayamadıkları bir şey, her şeyi yaratan bir şey vardır. Ve diğer tarafa ne kadar gitmeye çalışırlarsa çalışsınlar - yaşamı uzatmak, genlerle oynamak, şunu klonlamak, şunu klonlamak, yüz elliye kadar yaşamak - bir noktada hayat biter. Peki sonra ne olur? Hayat ne zaman sona erer? Omuz silktim. Anlıyorsun? Arkasına yaslandı. Gülümsedi. Sona geldiğinizde, Tanrı'nın başladığı yer burasıdır.
by {Mitch Albom}
Benim yerime senin ölmen gerektiğini söylüyorsun. Ama dünyada bulunduğum süre boyunca benim yerime de insanlar öldü. Bu her gün oluyor. Siz gittikten bir dakika sonra yıldırım düştüğünde veya içinde olabileceğiniz bir uçak düştüğünde. Meslektaşınız hastalandığında ve siz hastalanmadığınızda. Biz bu tür şeylerin rastgele olduğunu düşünüyoruz. Ama her şeyin bir dengesi var. Biri solar, diğeri büyür. Doğum ve ölüm bir bütünün parçalarıdır.
by {Mitch Albom}
Hayatım sınırsız bir okyanusta bir damladan fazla değil. Ama okyanus çok sayıda damladan başka nedir ki?
by {David Mitchell}
Yarısı okunmuş bir kitap, yarım kalmış bir aşk meselesidir.
by {David Mitchell}
Rahibe dedi ki, dili affedebilirim. Annene müstehcen bir jest yapmanı affedebileceğimden emin değilim. Holland, "Onu tanıyor olmalısın," dedi. Eğer onu tanısaydın sen de ona parmağını verirdin.
by {John Sandford}
Ancak mürekkep fırçasının bir mahkumun zihninin iskelet anahtarı olduğunu düşünüyor.
by {David Mitchell}
Hayatlarımız bize ait değil. Geçmişte ve günümüzde başkalarına bağlıyız ve her suç ve her iyilikle geleceğimizi doğururuz.
by {David Mitchell}
Yalan söylemek var," diyor annem, talimatları yazdığı zarfı çantasından çıkarırken, "ki bu yanlış, bir de doğru izlenimi yaratmak var ki bu da gerekli.
by {David Mitchell}
Yeterince uzağa gidersen kendinle tanışırsın.
by {David Mitchell}