Bir omlet yapmak için sadece bu kırık yumurtalara da ihtiyacınız var, aynı zamanda onları kırmak için ezildi: her devrimcinin bunu anladığı varsayılır ve aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri nüfusunun yüzde elli birini potansiyel olarak devrimci bir sınıf yapan veya yapmayan her kadın. Bu devrimci sınıfın yaratılması, kadın hareketi fikrinden gelen sanal başlangıçtan ve gündüz bakım merkezleri etrafında bu kadar uzun süre merkezleme hareketinin popüler tartışma eğilimi, ulusal yaşamımızı karakterize eden politik fikirlere karşı incelenen direnişin bir başka örneğidir.
(To make an omelette you need not only those broken eggs but someone oppressed to break them: every revolutionist is presumed to understand that, and also every woman, which either does or does not make fifty-one per cent of the population of the United States a potentially revolutionary class. The creation of this revolutionary class was from the virtual beginning the idea of the women's movement, and the tendency for popular discussion of the movement to center for so long around day-care centers is yet another instance of that studied resistance to political ideas which characterizes our national life.)
Joan Didion, "Beyaz Albüm" makalesinde, devrim kavramını ve içindeki kadınların rolünü araştırıyor. Önemli bir değişim elde etmek için ezilenlerin, özellikle nüfusun önemli bir bölümünü oluşturan kadınların kabul edilmesi gerektiğini ileri sürüyor. Yumurtaları kırma referansı, haklar ve eşitlik mücadelesine eşlik eden fedakarlık ve mücadeleleri vurgular. Didion, her devrimcinin kadınlar tarafından üstlenilen bu savaşları tanımanın önemini anlaması gerektiğini öne sürüyor.
Buna ek olarak, Didion, kadınların kadınların hareketinin daha geniş siyasi etkilerinden ziyade, gündüz bakım merkezleri gibi pratik meseleler üzerindeki tartışmalara odaklanma eğilimini eleştirmektedir. Bu gözlem, kadınların toplumda devrimci bir güç olarak potansiyelini kabul etmeye karşı bir direnişi yansıtmaktadır. Kadınları devrimci bir sınıf olarak çerçeveleyerek, kadınların mücadelelerinin nasıl algılandığına dair bir yeniden değerlendirmeyi davet eder ve deneyimleriyle ilgili politik fikirlerle daha derin katılım ihtiyacını vurgular.