Arthur Schopenhauer, kötümserlik ve gerçekliğin doğası hakkındaki son derece etkili fikirleriyle tanınan bir Alman filozoftu. İnsan arzularının ve varlığın temel doğasının acıya yol açtığına inanıyordu. Schopenhauer'e göre, dünya "irade" olarak adlandırdığı kör ve irrasyonel bir güç tarafından yönlendiriliyor. Bu kavram, tüm varlıkların doyumsuz bir çabalarla yönlendirildiğini ve sonuçta hoşnutsuzluk ve acı ile sonuçlandığını göstermektedir. Schopenhauer'in felsefesi, amansız arzunun neden olduğu acılardan kaçmanın bir aracı olarak sanat ve estetiğin önemini vurgular. Sanat, müzik ve felsefe yoluyla, bireylerin, iradenin ötesinde daha derin bir gerçeklik hakkında fikir veren aşkınlık anlarını bularak, acılarından geçici bir şekilde yeniden canlandırılabileceğine inanıyordu. Felsefi katkılarına ek olarak, Schopenhauer'in fikirleri psikoloji, edebiyat ve sanat gibi bir dizi alanı etkiledi. İnsan varlığının daha karanlık yönlerini araştırması, daha sonra varoluşsal ve nihilistik düşünürlerin yolunu açtı. İçgörülerinin derinliği, insan varlığının zorluklarıyla boğuşanlarla yankılanmaya devam ediyor ve çalışmalarını bugün bile alakalı hale getiriyor.
Arthur Schopenhauer, Alman felsefesinde, genellikle varoluşsal düşüncenin öncüsü olarak kabul edilen önemli bir figürdü. Varlığın irrasyonel yönlerine verdiği vurgu, çağdaş felsefe ve psikoloji ile ilgili kalan tartışmalara yol açmıştır.
Schopenhauer'ın dünyayı acı çektiği bir yer olarak görüşü, onu hayatın zorlukları arasında teselli bulmanın bir aracı olarak sanat ve güzelliğin takdirini savunmasına neden oldu. Estetiğe odaklanması, yaratıcılığın bir tür kaçış sunmasında rolünü vurgulamaktadır.
Dahası, insan arzusu ve sonuçları hakkındaki derin anlayışı birçok düşünürü ve sanatçıyı etkiledi ve acı ve varoluş konusundaki düşüncelerinin bugün insanlara meydan okumaya ve ilham vermeye devam ettiğini kanıtladı.