Ve Tanrı yine de misyonerler gelmeden önce buradaydı. O zaman onu farklı bir isimle aradık ve Yahudilerin yerinde yaşamadı; Burada Afrika'da, kayalarda, gökyüzünde, olmayı sevdiğini bildiğimiz yerlerde yaşıyordu.
(And God was here anyway, before the missionaries came. We called him by a different name, then, and he did not live over at the Jews' place; he lived here in Africa, in the rocks, in the sky, in places where we knew he liked to be.)
Alıntı, Tanrı'nın varlığının bir kültür veya isimle sınırlı olmadığı fikrini vurgular. Misyonerlerin gelmesinden çok önce Afrika'da maneviyatın var olduğunu ve toprağa ve unsurlarına derin köklü bir bağlantıyı yansıttığını gösteriyor. "Kayalarda, Gökyüzünde" ikamet eden Tanrı'ya atıf, Afrika manzarasının ve kültürünün doğası gereği bir parçası olan bir inanç sistemini gösterir.
Bu perspektif, Tanrı'nın çeşitli şekillerde anlaşılabileceğini düşündüren kültürler arasındaki ilahi vasfın çeşitli yorumlarına yansımayı davet eder. İfade, dinin sadece dış etkinin bir ürünü olduğu ve toplulukların deneyimleri ve çevresi ile şekillendirdiği benzersiz manevi kimliği vurgulayan bir fikri zorluyor.