Ama ben senin üç katın yaşındayım ya da daha fazlasıyım ve beynim yıpranmış ve dolu. İçine yeni şeyler sığdıracak fazla yerim yok; bir süreliğine dışarıya tutunurlar ve düşerler.
(But I'm three times your age or more and my brain is worn out and full up. I don't have much room to tuck new things square inside; they just cling to the outside for a while and drop off.)
Alıntı, konuşmacının yaş duygusunu ve zihinsel yorgunluğunu yansıtıyor; yaşlandıkça öğrenme ve yeni bilgileri saklama kapasitelerinin azaldığını öne sürüyor. Beynin "yıpranmış ve dolmuş" olduğu metaforu, zamanla bilgi biriktirmenin giderek zorlaştığı fikrini ortaya koyuyor. Yeni içgörülerin tamamen entegre edilmesi yerine, kayıp gitmeden önce kısa bir süre oyalanma eğilimindedirler.
Bu duygu, önceki deneyimlerin zenginliğinin yeni kavramları özümseme yeteneğini gölgeleyebildiği yaşlanma deneyimiyle de yankılanıyor. Konuşmacı bunların sınırlarını kabul ediyor ve yaşla birlikte gelen bilişsel değişikliklere dair samimi bir bakış açısı sunarak öğrenme arzusu ile doymuş bir zihnin gerçekleri arasındaki doğal mücadeleye işaret ediyor.