İniş sırasında, koridordaki adama doily verdi, hasta oğlu için endişelendi ve iğne işi o kadar zarifti ki onu sadece tutması daha iyi hissettirdi. El yapımı eşyalarda olan şey bu. Hala kişinin izini var ve onları tuttuğunuzda daha az yalnız hissediyorsunuz. Bu yüzden bir whopper yiyen herkes, geldiklerinden biraz daha depresif bırakır.
(During the descent, she gave the doily to the man across the aisle, worried about his ailing son, and the needlework was so elegant it made him feel better just to hold it. That's the thing with handmade items. They still have the person's mark on them, and when you hold them, you feel less alone. This is why everyone who eats a Whopper leaves a little more depressed than they were when they came in.)
"The Color Master" adlı hikayesinde Aimee Bender, bir iniş sırasında dokunaklı bir an boyunca el yapımı ürünlerle olan duygusal bağlantıyı vurgular. Bir kadın, hasta oğlu hakkında endişeli bir adama güzel hazırlanmış bir doily verir. İğne işinin zarafeti ona rahatlık getirir ve nesnelerdeki kişisel dokunuşların bir arkadaşlık hissi yaratabileceğini ve yalnızlık duygularını nasıl hafifletebileceğini gösterir.
Tersine, Bender bunu bir Whopper yeme deneyimi ile karşılaştırır, bu da bu tür fast food'un el yapımı kreasyonlarla ilişkili duygusal sıcaklık ve kişisel bağlantıdan yoksun olduğunu düşündürmektedir. Bunun yerine, fast food'a şımartmak, bireylerin eskisinden daha umutsuz hissetmelerini sağlar, anlamlı etkileşimlerin ve esnaf işçiliğinde bulunan konforun önemini vurgular.