O benim damarlarımdaki kan. Açıkça ve yumuşak bir şekilde konuşuyor. O, ciğerlerimin havası. Hafif bir duraklama oldu ve William'ın şok dolu bir nefes aldığını duyduğuma eminim. O benim işkence görmüş karanlığımdaki parlak, umutlu ışık. Seni uyarıyorum Anderson. Onu benden almaya çalışma.
(She's the blood in my veins. He speaks clearly and softly. She's the air in my lungs. There's a slight pause, and I'm sure I hear William inhale a shocked breath. She's the bright, hopeful light in my tortured darkness. I'm warning you, Anderson. Don't try to take her away from me.)
Anlatıda derin bir duygusal bağ, dokunaklı imgelerle ifade ediliyor. Konuşmacı, önemli olan kişiyi vazgeçilmez olarak tanımlıyor ve onu varoluşun hayati unsurlarına (kan ve havaya) benzetiyor. Bu tasvir, hayatlarının ne kadar iç içe olduğunu vurguluyor ve onun hayatındaki yeri doldurulamaz rolünü vurguluyor. "Parlak, umut dolu ışık" gibi metaforların kullanımı, onun karşılaştığı karanlık yönlerle tezat oluşturuyor ve kadının ona getirdiği rahatlığı ve umudu gösteriyor.
Bu yoğun beyanın ortasında bir uyarı duygusu ortaya çıkıyor. Konuşmacının ses tonu, Anderson'a hitap ederken koruyucu bir içgüdü taşıyor ve bu ilişkiyi şiddetle savunacağının sinyalini veriyor. O anın gerginlikle doruğa ulaşması, bu bağa yönelik herhangi bir tehdidin direnişle karşılanacağını gösteriyor. Genel olarak pasaj, sevginin derinliğini ve kişinin onu korumak için kat edeceği mesafeyi yansıtıyor.