Sık sık acıdan uzaklaşırız, bu sadece incinmeden önce yararlıdır. Bir kez acı çektiğinde, tek çıkış yolu var gibi görünüyor. Bir tekneden düşen biri gibi, suyun üstünde kalmak için mücadele etmek sadece işleri daha da kötüleştirir. Orada olduğumuzu kabul etmeliyiz ve derinden taşınabilmemiz için yeterince yerleşmeliyiz. Bunu yapma isteği, inancın doğuşu, bizden daha büyük akımlara vermektir. Düşen yapraklar bile göllerde yüzer, teslimiyetin bizi nasıl tutabileceğini gösterir.
(We often move away from pain, which is helpful only before being hurt. Once in pain, it seems the only way out is through. Like someone falling off a boat, struggling to stay above the water only makes things worse. We must accept we are there and settle enough so we can be carried by the deep. The willingness to do this is the genesis of faith, the giving over to currents larger than us. Even fallen leaves float in lakes, demonstrating how surrender can hold us up.)
Hayatta, bu kaçınmanın rahatlama sunduğuna inanarak sık sık ağrıdan kaçınmaya çalışıyoruz, ancak bir kez acı çektiğimizde, genellikle tek çözümün onunla yüzleşmek olduğunu görüyoruz. Bir tekneden düşen birinin benzetmesi, suyun üzerinde kalmak için mücadele etmenin durumu ne kadar kötüleştirebileceğini göstermektedir. Bunun yerine, acımızı kabul etmeliyiz ve kendimizin taşınmasına izin vermeliyiz, mücadelelerimizin ortasında bir kabul duygusu bulmalıyız.
Bu teslimiyet süreci, kendimizden daha büyük güçlere güvenmemizi gerektirdiği için inanç geliştirmek için gereklidir. Düşen, su yüzeylerinde zarif bir şekilde yüzer, koşullarımıza teslim olmak beklenmedik destek sağlayabilir. Nepo'nun görüşleri bize zorluklarımızı benimsemenin daha derin anlayış ve esnekliğe yol açabileceğini hatırlatıyor.