Tamamen gitmiş olan şey, insanı, yollarını ve düşüncelerini yapan şeyin anısıydı. Bu detayların stopajı bir işkence gibiydi. Onu akla getirmeye çalıştığında, sesi duyamadı, onun bir yönünü, göründüğünü veya konuşma şeklini, yüzünün ifadelerini, yürüyüşünü, jestlerini hayal edemedi. Sanki ölmüş gibiydi ve onu öldürme sorumluluğunu taşıyordu.
(What had gone completely was the memory of what made her human, her ways and her thoughts. The withholding of these details was like a torment. When he tried to bring her back to mind, he could not hear the voice, he could not imagine one aspect of her, the way she looked or talked, the expressions of her face, her walk, her gestures. It was as though she were dead and he bore the responsibility for killing her.)
Sebastian Faulks '"Birdsong: Bir Sevgi ve Savaş Romanı" nda, bir karakter olarak sevilen birinin özünün derin kaybıyla boğuşurken ortaya çıkar. İnsanlığını tanımlayan anılar - düşüncelerinin, duygularının ve kişiliğinin nüansları - dağıldı. Bu yokluk, bir zamanlar paylaştıkları derin bağlantıyı vurgulayarak onun için bir işkence duygusu yaratır. Sesini, görünüşünü ve tavırlarını hatırlama mücadelesi, hayatındaki yokluğunun büyüklüğünü vurgular.
Bu kaybı yansıtırken, ortadan kaybolmasından sorumlu hissederek suçluluktan rahatsız olur. Sanki tamamen kaybolmuş gibi, onu sadece bu kaybın yükünü omuzlamaya bıraktı. Ruhu ile yeniden bağlantı kuramaması, insan ilişkilerinin kırılganlığının ve savaşın yıkıcı etkisinin akılda kalıcı bir hatırlatıcısı olarak hizmet eder. Karakterin ızdırap, varlığının hayati bir parçası olan birini kaybetmenin duygusal ücretini gösterir.