Bahçeye baktı, 'mış gibi davranmak gerçek değil.' 'Ama iki doğru şey söyledin, değil mi? Bir, bu kızdan nefret ediyorsun. İkincisi, onun daha iyi hissetmesini istiyorsun. Gerçeği istemenin gerçekten nefret etmekten daha önemli olduğuna karar verirsen, affetmesen bile ona onu affettiğini söyle. En azından kendini daha iyi hissederdi. Belki bu senin de daha iyi hissetmeni sağlar.
(Pretending,' she looked at the garden, 'is not the truth.''But you said two true things, right ? One, you hate this girl. Two, you want her to feel better. If you decide that the wanting truth's more important than the hating truth, just tell her you've forgiven her, even if you haven't. At least she'd feel better. Maybe that'd make you feel better too.)
Bu pasajda konuşmacı gerçeğin doğası ve rol yapmanın sonuçları üzerine düşünüyor. Bir kişinin başka bir kişiden nefret edebileceğini, ancak o kişinin kendisini daha iyi hissetmesini gerçekten istemenin de mümkün olduğunu öne sürüyorlar. Bu iç çatışma, çatışan duyguların bir arada var olabileceği insan duygularının ve ilişkilerinin karmaşıklığını vurguluyor.
Konuşmacı, olumsuz nefret duyguları yerine başka birinin iyiliği arzusuna öncelik verilmesi fikrini teşvik ediyor. Duygular gerçek olmasa bile affetmeyi seçmek, affetmeyi genişletmek eylemi her iki taraf için de iyileşmeye yol açabilir. Bu bakış açısı, kırgınlığın yerine nezaket ve şefkati ön planda tutmanın dönüştürücü gücüne işaret ediyor.