Kurabiye Canavarı anarşik, dinamik ve çılgınca çok özel ama aynı zamanda tamamen rastgele bir amaç doğrultusunda hareket ediyor: Kurabiye istiyor. Kurabiyeleri çılgınca parçalayıp ağzına atmak istiyor. Asla yeterince kurabiye alamayacak. Bunu anlayıp anlamadığı belli değil. Belki de mucizevi bir şekilde arzuladığı tüm kurabiyeleri elde ederse elde edebileceği doygun sakinliğin gelecekteki bir aşamasını hayal ediyor. Ya da belki bundan daha akıllıdır ve her şeyin yolculukla, bitmek bilmeyen bisküvi arayışıyla ilgili olduğunu biliyordur.
(The Cookie Monster is anarchic, dynamic and madly driven by a very specific, but also totally random, aim: he wants cookies. He wants to charge around crazily smashing cookies into his mouth. He will never get enough cookies. It's unclear whether he understands this. Maybe he imagines some future stage of sated calm which he might achieve if, miraculously, he were to obtain all the cookies he desires. Or maybe he is wiser than that and knows it's all about the journey, his endless quest for biscuits.)
Kurabiye Canavarı, kurabiyelere olan doyumsuz arzunun yönlendirdiği kaosu ve coşkuyu temsil ediyor. Kurabiyeleri durmaksızın tüketirken çılgınca arayışına çılgın bir enerji damgasını vuruyor. Bu davranış onun farkındalığıyla ilgili soruları gündeme getiriyor; Bir gün tüm kurabiyeleri yemeyi başarırsa doyuma ulaşacağına inanıyor mu, yoksa heyecanın hiç bitmeyen bir kovalamaca olduğunun farkında mı?
Onun karakteri, arzunun ve tatminin doğasının bir yansıması olarak hizmet ediyor. Belki de kurabiye arama yolculuğunun kurabiyelerden daha önemli olduğunu anlamıştır. Bu, mutlulukla ilgili felsefi bir bakış açısını öne çıkarıyor ve sürekli çabalamanın belirli hedeflere ulaşmaktan daha değerli olabileceğini öne sürüyor.