Gittiği hissi ne kadar derin, kilosunun ve çağrısının altında, doğumundan önceki bir dönemden tanıdık olduğunu düşündüğü mutlak karanlık bir odaya gitmek gibi o kadar çok; Diğer ya da ötesinde bir şeydi; Ölüm gibiydi ya da çok yakındı.
(The deeper into the sensation she went, beneath his weight and his urging, the more it was like going into a room of utter darkness, which she felt was familiar from a time before her birth; it was something other, or beyond; it was like death, or very near it.)
Bu pasajda, karakter fiziksel olarak başka bir kişiye yakınken derin ve yoğun bir his yaşar. Bu deneyime daha derinlemesine girerken, karanlık bir odaya girmeye benziyor, kendi varlığının ötesinde bir zamanla yankılanan duyguları uyandırıyor. Bu aşinalık duygusu, sıradan yaşamı aşan duyguları ortaya koyarak ilkel ve zamansız bir şeye bağlantı önerir.
Dahası, karşılaştığı karanlık bilinmeyene bir yolculuğu sembolize eder. Ölüm veya ölüme yakın deneyimler kavramına paraleldir, varoluşun tefekkürüne ve yaşam ile daha esrarengiz bir şey arasındaki sınırlara işaret eder. Bu an, insan duyumlarının karmaşıklığını ve uyandırabilecekleri derin anlamları yakalar ve yaşam, mortalite ve metafizik temalarına değinen yakın bir samimiyet araştırmasını gösterir.