Zamanları kısaydı, bu yüzden Morrell hızla konuştu. ABD hükümetinin asla teröristlerle müzakere etmemesi belirtilen politikasıdır. Hepimiz bunun ülkenin terör savaşındaki ilk ve en önemli emrinin olduğunu biliyoruz - teröristlerle müzakere etmeyeceksiniz. Harvath emrin farkındaydı. Ama birisi kırdı, Guantanamo'dan serbest bırakılan beş mahkumu düşündüğünü tahmin etti. Morrell başını salladı. Her kuralın bir istisnası vardır. Başkan doğrudan mahkumun serbest bırakılmasına karıştı mı?
(Their time was short, so Morrell spoke quickly. It is the stated policy of the United States government never to negotiate with terrorists. We all know it's the nation's first and most important commandment in the war on terror - Thou shalt not negotiate with terrorists. Harvath was well aware of the commandment. But somebody broke it, he guessed as he thought about the five prisoners released from Guantanamo. Morrell nodded. There is an exception to every rule. Was the president directly involved in the prisoner release?)
Morrell, ABD hükümetinin teröristlerle müzakere etmeye karşı kararını vurguladı ve terörle mücadelede temel bir ilke olarak vurguladı. Bu değişmez emir, ulusal güvenlik politikasında yol gösterici bir kural olarak hizmet eder ve teröristlerle herhangi bir katılımın ulusal çıkarları zayıflattığı fikrini güçlendirir. Ancak Harvath, özellikle beş Guantanamo mahkumunun beklenmedik serbest bırakılmasıyla durumun karmaşıklıklarını tanıdı ve istisnaların yerleşik protokollere meydan okuyabileceğini düşündürdü.
Konuşma, cumhurbaşkanının bu tartışmalı karara potansiyel katılımıyla ilgili kritik sorular ortaya koydu. Morrell'in kurala yönelik istisnaları kabul etmesi, daha derin siyasi manevralara ve bu gibi durumlarda karşılaşılan ahlaki ikilemlere işaret etti. Bu vahiy, katı "müzakere yok" politikasının yeniden düşünülmesini sağladı, çünkü bu eylemlerin sonuçları ulusal güvenlik ve terörizme karşı devam eden savaş için geniş kapsamlı sonuçlara sahip olabilir.