Sahip olduğunuz bir arazide ayakta durma ile karşılaştırılacak hiçbir şey yoktu. Kimse seni itemez, kimse senden alamazdı, kimse size ne yapacağınızı söyleyemezdi. Toprak size aitti ve her kaya, her çim bıçağı, her ağaç ve toprak altındaki tüm su ve mineralleri yeryüzünün merkezine kadar yaptı. Ve eğer dünya bir el kitlesinde cehenneme giderse-yapıyor gibi görünüyordu, herkese güle güle diyebilir ve toprağınıza geri çekilebilir, iri ve onu yaşayabilir ve yaşayabilir. Arazi sonsuza dek size ve sizinkine aitti.
(There was nothing to compare with standing on a piece of land you owned free and clear. No one could push you off it, no one could take it from you, no one could tell you what to do with it. The soil belonged to you, and so did every rock, every blade of grass, every tree, and all the water and minerals under the land all the way to the center of the earth. And if the world went to hell in a hand-basket-as it seemed to be doing-you could say good-bye to everyone and retreat to your land, hunkering down and living off it. Land belonged to you and yours forever.)
Alıntı, araziye sahip olmaktan kaynaklanan derin bir sahiplik ve güvenlik duygusunu yansıtıyor. Toprağa sahip olmanın nihai bir bağımsızlık biçimi olduğu fikrini aktarır; Hiçbir dış kuvvet onu ihlal edemez. Toprağa bu bağlantı, bir sığınak ve bir beslenme kaynağı olarak arazinin önemini vurgulayarak, kişinin çevresi üzerinde derin bir aidiyet ve kontrol duygusu aşılamaktadır. Sadece mülkü değil, istikrar ve özgürlüğe bağlı bir hayatı da sembolize ediyor.
Dahası, duygu, bir hayatta kalma içgüdüsü ile yankılanır, bu da kargaşa veya kaos zamanlarında, bir toprak parçasına sahip olmanın sadece fiziksel bir alan değil, aynı zamanda duygusal teselli sunduğunu düşündürmektedir. Araziyi bir sığınak olarak sunar, kişinin dünyadan çekilebileceği ve rahatlık bulabileceği bir yer. Arazi ile bu bağ, nesiller boyunca aktarılabilecek bir miras anlamına gelen, arazi mülkiyetini kimlik ve mirasın önemli bir yönüne dönüştürerek ebedi olarak tasvir edilir. .