Aslında, kitaplar yavaşça gelse de, başladıktan sonra hikayeyi durduramayan, varoluşun dehşetini o kadar keskin hisseden hevesli bir anlatıcı olan bootlaces'in romancıydı ki, onlara başka bir şey yapana kadar onlara anlatmak ve onlara söylemek zorunda kaldı.
(In fact, though the books came slowly, he was a novelist to his bootlaces, an avid narrator who couldn't stop the story once it had started, who felt the terrors of existence so acutely that he had to tell them and tell them until he'd made them something else.)
"Catch-22" adlı romanıyla tanınan Joseph Heller, hikaye anlatımına derin bir bağlılık örnekledi. Eserlerini kademeli bir hızda serbest bırakmasına rağmen, bir romancı olarak doğuştan gelen bir sürüşe sahipti, yaşamın karmaşıklıklarını ve korkularını yansıtan anlatıları örmeye zorladı. Hikaye anlatımı tutkusu acımasızdı ve bir hikayeye başladığında durmayı zor buldu. Bu özveri, zorlayıcı anlatılara dönüştüğü varoluşun daha karanlık yönlerini anlamasını vurgular.
Heller'in hikayeleri, yaşamın derin kaygılarını ve saçmalıklarını yakalayan insan durumunun bir araştırmasıdır. Bu terörleri ifade etme yeteneği, onları okuyucular için somut ve akraba bir şeye dönüştürmesine izin verdi. Bunu yaparken, sadece kendi deneyimlerini iletmekle kalmadı, aynı zamanda başkalarının hayatlarını yansıtabileceği ve korkuları acımasız anlatım dürtüsüyle sanata dönüştürebileceği bir lens de sundu.