Bu yüzden Einstein bir zamanlar dedi; "İnsanlığın, yüksek ahlaki standartlar ve değerlerin ilanlarını nesnel gerçeğin keşfeticilerinin üzerine yerleştirmek için her nedeni vardır. İnsanlığın Buda, Musa ve İsa gibi kişiliklere borçlu olduğu şey benim için sorgulayan ve yapıcı zihnin tüm başarılarından daha yüksek." Gerçek şu ki, mistiklerin anlayışlarına, bilim insanının içgörülerine ihtiyaç duyduğumuz kadar ihtiyacımız var. Her ikisi de eksik olduğunda insanlık azalır.
(This may be why Einstein once said; "Humanity has every reason to place the proclaimers of high moral standards and values above the discoverers of objective truth. What humanity owes to personalities like Buddha, Moses and Jesus ranks for me higher than all the achievements of the enquiring and constructive mind." The fact is that we need the insights of the mystic every bit as much as we need the insights of the scientist. Mankind is diminished when either is missing.)
Michael Crichton'un "Travels" kitabında, insan deneyimini zenginleştirmede hem manevi hem de bilimsel anlayışların önemini vurgular. Einstein'dan alıntı yaparak, Buda, Musa ve İsa gibi büyük ahlaki figürlerin katkılarının potansiyel olarak tamamen bilimsel keşifleri aşan muazzam değeri var. Bu, etik ve manevi bilgelik, bilim yoluyla bilgi ve anlayış arayışımızın yanı sıra insanlığa rehberlik etmede önemli bir rol oynadığı inancını vurgulamaktadır.
Crichton, hem mistiklerin hem de bilim adamlarının dünyayı anlamamıza benzersiz bir şekilde katkıda bulunduğunu savunuyor. Her iki perspektifi de ihmal ettiğimizde, kolektif insanlığımızı azaltma riskiyle karşı karşıyayız. Her iki anlayışı kucaklamak, daha bütünsel bir varoluş anlayışına izin verir, bu da ahlaki değerler ve ampirik gerçek arasındaki etkileşimin dengeli ve tatmin edici bir insan deneyimi için hayati önem taşıdığını düşündürmektedir.