Bir başkasının size vermesi gerektiğini düşündüğünüz her şeyi, önce kendinize verebilmeniz gerekir.
(Whatever you think someone else should give to you, you need to be able to give yourself first.)
Bu alıntı, kendini güçlendirme ve içsel sorumluluk temel ilkesiyle derinden yankılanıyor. Mutluluk, onaylanma veya destek için dış kaynaklara güvenmeden önce bu nitelikleri kendi içimizde geliştirmemiz gerektiğini öne sürüyor. Başkalarının ihtiyaçlarımızı karşılamasını beklediğimizde, bu durum hayal kırıklığına, hüsrana veya kırgınlığa yol açabilir çünkü bu, refahımızı dışarıdan gelen ellere bırakır. Kendimize sevgi, takdir, teşvik ve sabır vermeyi öğrenerek, hiçbir dış doğrulamanın gerçekten yerini alamayacağı bir dayanıklılık ve içsel bütünlük duygusu geliştiririz. Bu içe dönük yaklaşım, başkalarının katkılarını veya ilişkilerini göz ardı etmek anlamına gelmez; kendi kendine yeterliliğin ve kişisel farkındalığın önemini vurgular. Bizi kendi büyümemizi beslemeye, kişisel sınırlarımızı belirlemeye ve güçlü bir öz güven temeli geliştirmeye teşvik eder. Kendimize nezaket ve tatmin sunabildiğimizde, etkileşimlerimizde daha özgün oluruz ve dış onaya daha az bağımlı oluruz. Sonuçta bu zihniyet, hayatın zorluklarına ve başarılarına karşı daha sağlıklı, daha dengeli bir yaklaşımı teşvik eder. Bize öz bakımın ve içsel doğrulamanın gerçek mutluluk ve doyum için hayati önem taşıdığını hatırlatır. Bu anlayışla yaşamak, dış koşulların öz değer duygumuzu artık kontrol etmediği, daha dirençli ve huzurlu bir yaşama yol açabilir.