Bir gün yıldızlar sönecek ya da patlayacak. Bir gün ölüm hepimizi bir gölün suyu gibi kaplayacak ve belki de orada olduğumuzu gösteren hiçbir şey yüzeye çıkmayacak. Ama biz oradaydık ve yaşadığımız süre boyunca hayattaydık. Gerçek budur; olan, olmuş olan, olacak olandır; olabilecek olan, olması gereken, asla olamayacak olan değil.
(Someday stars will wind down or blow up. Someday death will cover us all like the water of a lake and perhaps nothing will ever come to the surface to show that we were ever there. But we WERE there, and during the time we lived, we were alive. That's the truth - what is, what was, what will be - not what could be, what should have been, what never can be.)
Bu pasaj, tüm canlıların başına gelecek kaçınılmaz sonu yansıtıyor ve eninde sonunda en parlak yıldızların bile söneceğini veya patlayacağını, ölümün insanlığı uçsuz bucaksız bir göl gibi saracağını öne sürüyor. Bu, geçicilik duygusunu ve varoluşun geçici doğasını çağrıştırır. Nihai sessizliğe rağmen, hayatı gerçekten yaşadığımız ve deneyimlediğimiz bir zamanın olduğunu vurguluyor.