Güreşin bir özelliği de sizi alçakgönüllü tutmasıdır.
(One thing about wrestling, it keeps you humble.)
Güreş genellikle atletizm, hikaye anlatımı ve şovmenliği birleştiren bir eğlence biçimi olarak algılanır. Özünde fiziksel güç, teknik ve baskı altında performans gösterme becerisi üzerine kurulu bir spordur. Bununla birlikte, gösterişin ve gösterinin ötesinde, alçakgönüllülüğün güçlü bir hatırlatıcısı olarak hizmet ediyor. Sporcular ringe adım attıklarında sadece rakipleriyle değil aynı zamanda kendi sınırlamaları ve zayıf yönleriyle de yüzleşmelidirler. Güreşin doğası - yenilgiyle yüzleşmek, başarısızlıklardan ders almak ve sürekli gelişmek için çabalamak - rakipleri toprakta tutar. Kişi ne kadar yetenekli veya ünlü olursa olsun, her zaman gelişmeye ve tevazuya ihtiyaç olduğunu öğretir. Bu zihniyet sadece sporda değil hayatta da hayati önem taşıyor çünkü başkalarına saygıyı ve kişinin sınırlarını kabul etmesini besliyor. Daha geniş anlamda güreş, gerçek gücün tevazuda yattığını gösterir. Adanmışlığı ve azmi ödüllendiren, genellikle zaferi nezaketle ve yenilgiyi onurlu bir şekilde kabul eden şampiyonların alçakgönüllülüğünü ortaya çıkaran bir disiplindir. Bu süreç sayesinde sporcular, güreş ringinin çok ötesine uzanan alçakgönüllülük, dayanıklılık ve saygı hakkında paha biçilmez hayat dersleri öğrenirler. Bu nedenle güreş, fiziksel olarak zorlu ve son derece rekabetçi olmasına rağmen, sonuçta bireylere başarıları veya statüleri ne olursa olsun ayakları yere basması için ilham verebilecek mütevazı bir ruhu teşvik eder.