Şeylerin başlangıcını görmek kolaydır ve uçları görmek daha zordur. Şimdi hatırlayabiliyorum, boynumun arkasındaki sinirleri daraltan bir netlikle, New York benim için başladığında, ama bittiği anda parmağımı koyamıyorum, belirsizlikleri ve ikinci başlangıcını asla kesemiyorum ve kahramanın artık bir zamanlar olduğu kadar iyimser olmadığı sayfadaki kesin yere çözülemiyor.
(It is easy to see the beginnings of things, and harder to see the ends. I can remember now, with a clarity that makes the nerves in the back of my neck constrict, when New York began for me, but I cannot lay my finger upon the moment it ended, can never cut through the ambiguities and second starts and broken resolves to the exact place on the page where the heroine is no longer as optimistic as she once was.)
Alıntı, özellikle kişisel deneyimlerde, başlangıçlar ve sonlar arasındaki kontrastı yansıtır. Konuşmacı, New York'a varışlarının canlı anılarını hatırlıyor ve onunla birlikte gelen heyecanı ve potansiyeli vurguluyor. Bununla birlikte, zorluk, bu ilk coşku azaldığında, değişimin karmaşıklıklarını ve kesin bir son anı tanımlamanın zorluğunu ortaya çıkardığında saptanmaktır. Bu belirsizlik, netliğin genellikle yeni başlangıçlara eşlik ettiği yaşamın geçişleri hakkında daha geniş bir temayı yansıtırken, sonuç belirsiz kalır.
Değişim anını belirleme mücadelesi, yaşamın belirsizliklerle nasıl doldurulabileceğini vurgular, bu da iyimserlik daha bastırılmış bir şeye dönüştüğünde tanımayı zorlaştırır. Bu, yazarın kişisel yolculuğuyla yankılanır ve zamanın geçişi ve duyguların evrimi ile evrensel bir boğuşma deneyimini yansıtır. Didion'un yansıması, başlangıçların kutlanması kolay olsa da, sonların genellikle karışık olduğunu ve bir zamanlar değer verdiğimizi sorgulamaya bıraktığını hatırlatıyor.