Hayattaki en ciddi çatışmalar politik değildir, varoluşsaldır. Birinin siyasi duruşuyla aynı fikirde olabilir, ancak bu pozisyona nasıl geldiklerine temel bir şekilde katılmayabilir. Bu bir tutum, ahlaki konfigürasyon meselesidir. Kocam ve ben bol miktarda şikâyet yaşadık, ama hepsi yaşamı algılama şeklimize, kendimizi ve dünyamızı tanımladığımız bağlamda temel bir farka kaynattık. Bunun için uzlaşma veya çözüm yoktu, sadece ayrılık veya teslimiyet vardı.
(Most serious confrontations in life are not political, they are existential. One can agree with someone's political stance but disagree in a fundamental way with how they came to that position. It is a question of attitude, of moral configuration. My husband and I had plenty of grievances, but it all boiled down to a fundamental difference in the way we perceived life, the context within which we defined ourselves and our world. For that, there was no reconciliation or resolution, there was only separation or surrender.)
"Sessiz olduğum şeyler" kitabında Azar Nafisi, karşılaştığımız en önemli çatışmaların politik olmaktan ziyade varoluşsal olduğunu vurgular. Bu ayrım, insanlar siyasi görüşleri paylaşabilirken, altta yatan tutumların ve ahlaki çerçevelerin son derece farklı olabileceğini vurgulamaktadır. Bu tür farklılıklar, sadece siyasi meseleler üzerinde anlaşma yoluyla uzlaşılamayan derin bölünmelere yol açabilir.
Nafisi, kendisi ve kocasının çeşitli şikayetleri olmasına rağmen, temel sorunun yaşam algılarında temel bir farklılık olduğunu belirterek evliliğini yansıtıyor. Bu farkındalık, ilişkilerdeki temel mücadelelerin genellikle bireylerin kendilerini ve dünyalarını nasıl tanımladıklarından kaynaklandığını göstermektedir. Bu gibi durumlarda, çözünürlük mümkün değildir, bu da ayrılık ve teslimiyet arasındaki seçimlere yol açar.